Bismillahirrahmanirrahim
Besmeleyi unutan, Allah'ı unutur.
Odamda yatağımdayım. Uykuyla uyanıklık arasında annemin sesini duyuyorum. İçerde ablama bir şeyler anlatıyor. Köprü kapatılmış, askerler varmış diyor. Uyanmaya çalışıyorum, anlamaya çalışıyorum. Dün Fransa'da terör olayı oldu, bununla ilgili herhalde diyorum yarım uyanık aklımla. Değilmiş. Anneme soruyorum, anne terör sebebiyle mi diyorum; evet diyor. Değilmiş.
Whatsapp'a bakıyorum, bir sürü mesaj birikmiş. Gruplarda köprü kapatılması konuşuluyor. Terör diyen var, nükleer saldırı diyen var, darbe diyen var. Allah Allah.
Twitter'a bakıyorum. Orası da çok karışık. Bir yandan da kulağım içerde televizyonda. İlk ciddi muhabbeti Turgay Bakırtaş yapıyor ve beni kesinlikle uyandırıyor: "Arkadaşlar bu işin şakası yok, gerçekten de bir darbe girişimiyle karşı karşıyayız."
Yataktan fırlıyorum. İçerde televizyon açık. O anda Başbakan telefonla bağlanıp konuşuyor. "Bir kalkışma var" diyor. Ben hala inanamıyorum. Arkadaşlarımla konuşuyorum, internete bakıyorum, kendime gelmeye çalışıyorum.
O sırada TRT'ye girmeye çalışan askerlerin haberleri geliyor. TRT'yi açıyoruz dizi var. Biraz sonra hava durumu giriyor. Birkaç kez aynı hava durumu dönüyor. Bir terslik olduğu kesin ama tam olarak ne olduğunu kestiremiyorum. Ve daha sonra bütün Türkiye ile aynı anda durumun ciddiyetini kavrıyorum.
TRT'de bir kadın yüzü kireç gibi bembeyaz, gözleri korku içinde, elleri titreyerek o metni okuyor. Susup donup kalıyoruz. Ayağa kalkıp televizyonun önüne gidiyorum. İçimden küfür ediyorum. Nasıl buna cesaret edebilirler diyorum. Nasıl bunu bize yapabilirler. İçime dolan o dipsiz umutsuzluk her yerimi kaplıyor. Dönüp duruyorum evin içinde. Sokağa çıkma yasağı diyor. Sokağa çıkma. İçimden küfür ediyorum.
Diğer ablamla annem telefonda konuşuyor. Ablam sürekli ağlıyor. Hepimiz bir yerdeyiz, paramız yok, ne yapacağız gibi garip şeyler söylüyor. Moralimiz bir kez daha bozuluyor. Ama yine de onu da teskin etmeye çalışıyoruz.
İlk şoku atlatınca sokağa çıkma fikrini önce anneme söylüyorum çünkü önce onu ikna etmem gerek. Aramızda tek darbe görmüş olan o, o da karşı çıkıyor. Lakin ikna ediyorum. Çıkmamız şart anne diyorum, biz çıkmazsak kim çıkacak, çoluğumuza çocuğumuza anlatamayız. İkna oluyor.
Bir yandan da haber almaya çalışıyorum, çıkarsak nereye gideceğiz diye. Yollar kapalı haberi geliyor. Arabayla çıkmam imkansız gibi. Yaya çıkmaya karar veriyorum, bulursam taksi, varsa metro, yoksa yürüme.
Hemen gidip abdest alıp iki rekat namaz kılıyorum. Ne namazı kıldım bilmiyorum ama niyet kısmını çok uzun tuttuğumu hatırlıyorum. Tekrar içeri giriyorum, Cumhurbaşkanı CNN Türk'e bağlanıyor. Konuşma bitince üzerimi giyiyorum. Telefonumun şarjı çok az, yanıma annemin telefonunu da alıyorum. Öylece evden çıkıyorum.
Bana yakın oturan bir arkadaşımla evimin yakınında buluşuyoruz. Bahçelievler Yayla Camii'nin önündeyiz. Ortalık kalabalık ama ne olduğu belli değil. Taksi arıyoruz duran yok. Bir iki kişi durup almak istiyor bizi ama onlar havalimanına gidiyor. Biz kararımızı verdik Vatan caddesine gidiyoruz.
Koşarak önce İncirli köprüsüne varıp karşıya geçiyoruz. Metrobüs çalışmıyor. E5'te başlıyoruz koşmaya. Bakırköy'den aşağı inerken sala sesleri geliyor. Önce anlamıyorum sonra ablamla telefonda konuşuyorum, saladan sonra sokağa inme çağrısı yapılıyormuş. Kuvvet geliyor daha hızlı koşuyoruz.
Zeytinburnu'na yaklaştığımızda arkamızdan birileri bağırıyor "durun lan durun" diye. Anlamıyoruz koşmaya devam ediyoruz. "Durun polis!" diye bağırıyorlar duruyoruz. Ama kafamda bin tane soru, bir kere bunların cemaatin polisi olup bizi durdurma ihtimalleri var. Ayrıca tipler hiç de polis gibi değil. 10 tane tişörtlü eşofmanlı adam yanımıza geliyor. Ne var birader diyoruz, "polis polis" diyor. Eşofmanına taktığı silahını gösteriyor. Silahın kabzasında Türk bayrağı görünce biraz rahatlıyorum çünkü ülkücü polislerin böyle şeyler kullandığını biliyorum. Üzerimizi arıyorlar, onlar belki bizden daha telaşlılar. Apar topar sokağa çıktıkları belli. Aralarından biri "Mesut abi gelmiş" diyor, hepsi geldikleri istikamete geri gitmeye başlıyorlar. Arada "şerefsizler" falan diye darbe yapanlara dediklerini düşündüğüm şeyler konuşuyorlar. Biz tekrar koşmaya başlıyoruz. İçimden Mesut Komiser'i hatırlayıp gülüyorum.
O arada diğer iki arkadaşımdan haber geliyor, metro çalışıyormuş, bizi Zeytinburnu istasyonunda bekliyorlarmış. Koşarak aldığımız mesafe: Bahçelievler Yayla Camii'nden Zeytinburnu metro.
Metroya giriyoruz, millet turnike kullanmamasına rağmen akbil basıyoruz. Sesli bir şekilde "biz devletimize her şartta akbilimizi basarız" diyorum. Anlamsız olduğunu yeni fark ettiğim bir çıkış. Metro geliyor ama karşı perona geliyor. Biz neden ters perondayız hatırlamıyorum. Koşup vatmana bağırıyor arkadaşım, vatman bizi bekliyor raylardan karşıya geçip metroya iniyoruz.
Haber almaya devam ediyorum. Arkadaşım Vatan caddesinde sorunun çok az olduğunu, Vatan Lisesi'ne bir helikopter askerin indiğini, sonra Çapa Tıp'a girdiklerini anlatıyor. Polisler onları çıkarmak için yardım istemiş. Oraya gideceğiz.
Ulubatlı'da inip koşuyoruz. Koşarken bir arkadaşım daha katılıyor. 4 yıl boyunca liseye giderken her gün yürüdüğüm yolu bambaşka duygularla koşuyorum. Samiha Ayverdi Lisesi'nin önünden geçip o yokuşu tırmanıyoruz. "Sadece Ay'a çiçek göndermeyen" çiçekçinin önünden geçip Çapa'ya varıyoruz. Orada 3 arkadaşımızla daha buluşuyoruz.
Askerler kamyonla oradan kaçmışlar. Sorup soruşturuyoruz Saraçhane'de İBB binası işgal edilmiş. Hemen oraya doğru yola çıkıyoruz. Bu sefer daha kalabalığız. Çapa'dan Aksaray'a doğru yürüyoruz. Karşıdan tek tük gelen arabalara durum soruyoruz. Birisi "orada çatışma var gitmeyin" diyor. Gidiyoruz. O arada ablamla konuşuyorum, Saraçhane kötü diyorlar oraya gitmeyin diyor, tamam abla diyorum. Gidiyoruz. Bir araba daha geliyor içindeki adam bağırıyor "yaralımız var yolu açın, o tarafa gitmeyin". Yolu açıyoruz, gidiyoruz.
Pertevniyal Lisesi'nin köşesini döndüğümüzde burnuma keskin bir barut kokusu geliyor. Silah sesleri geliyor. Daha önce G3 sesi duymuştum, hatta özellikle açıp dinlemiştim ama bu gerçek. Slogan genelde aynı "asker kışlaya". Arkadaşıma eğilip "ulan attığımız sloganın anti-militaristliğine bak" diyorum, gülümsüyoruz. Kol kola yürüyoruz. Bir abi "şimdi dinlendirin sesinizi, askerin duyabileceği yerde bağırırız" diyor. Çok mantıklı. Ama bağırmaya devam ediyoruz.
Saraçhane'ye yaklaştığımızda biber gazını hissediyoruz. Gözlerimiz yanıyor, nefes almakta zorlanıyoruz. Bir abi "elinizi yüzünüze sürmeyin" diyor. Çoktan sürdük bile. Bisikletçilerin çıkışından köşeyi dönüp belediye binasını gördüğümüz an üzerimize ateş açıyorlar. Hayatımda ilk defa siper alıyorum. Mermiler vızır vızır geçiyor. Kendimi bir arabanın altına atıyorum. Bir abi yanına çağırıyor. Belediye binasının etrafındaki yeşillikleri sulamak için açık olan musluğu gösterip elini yüzünü yıka diyor. Yıkıyorum.
Ateş aynen devam ediyor. Kafamızı çıkarmadan toplanıp karşı kaldırıma geçiyoruz. Orada rahat siper alacağımız merdivenlerde duruyoruz. Merdivenlerde ve sokakta siper halinde yattığımız süre ne kadar vallahi hatırlamıyorum. O sürede silah sesi hiç susmadı. Biz aramızda meclisin bombalandığını konuşuyoruz. "İBB Saraçhane'ye gelin" tweetini yazıyorum. Şarjım orada bitiyor.
Aniden bir galeyan sesi duyuyoruz. Kafamızı kaldırıyoruz ve silahların sustuğunu fark ediyoruz. O tarafa koşuyoruz. Yaralı bir asker, polis tarafından hastaneye götürülüyor. Halk linç etmek için uğraşıyor. Polis havaya ateş açıp halkı yarıyor ve götürüyor. Binanın ele geçtiğini anlıyoruz.
Millet binaya hücum ediyor. O sırada yerlere bakıyorum, kanları görüyorum. Saraçhane alt geçidinin camlarındaki mermi izlerini görüyorum. Yakılmış bir askeri kamyon ve onu söndürmek için gelmiş itfaiyeler görüyorum. Ve herkesin mahşeri bir şekilde toplandığı o anda, üniversiteye giderken 5 yıl boyunca her gün geçtiğim yerde hayatımın sonuna kadar unutamayacağım bir şey oluyor.
O kocaman kalabalığın üzerinden bir f16 alçak geçişle sonic patlama yapıyor. Tabii biz bunu çok sonra öğreniyoruz. O an düşündüğümüz: hava kuvvetleri bizi bombalıyor. O sesi duyduğum anda donup kalıyorum. Yüzüm Pertevniyal Lisesi'nin yönüne dönük bir şekilde ayakta duruyorum. Filmlerde görsem "gidip bi yere neden saklanmaz bu adam" diyeceğim sahneyi yaşıyorum. Aklımdan ilk önce eğer bomba atıldıysa yapacak hiç bir şeyimiz olmadığı düşüncesi geçiyor. Daha sonra o büyük kalabalığa bakıyorum. "Birazdan biri korkudan köprüden aşağı atlayacak kesin" diye düşünüyorum. Çünkü öylesine panik oluyor. Arkadaşlarımızla hepimizin farklı bir yere dağıldığını düşünüyorum. İnsanların kaçışması o 1 saniye içinde düşünebilecek her şeyi düşündürüyor bana. Ve hayatımın sonuna kadar kalacak bir korku hatırası bırakıyor.
Toparlanmamız, birbirimizi bulmamız 2 dakika sürüyor. Herkes sağlam, ortada bomba da yok. Galiba Vatan Emniyet'e attılar diyoruz. Aksaray'a inelim, oradan da Emniyet'e geçelim diyoruz. Aşağı iniyoruz.
Daha sonra bomba olmadığını öğreniyoruz. Vatan Emniyet'in sağlam olduğunu görüyoruz. İstanbul iyi durumda ama Ankara kötü diye konuşuyoruz. Bizim gideceğimiz bir yer kalmamış. Çok şükür. Haberleşmek, kendimizi ve telefonumuzu şarj etmek üzere dağılıyoruz.
Günün ilk ışıklarıyla eve giriyorum ve televizyonda Boğaz köprüsünde teslim olan askerleri görüyorum. Önümüzdeki günlerde yerli yersiz gelecek olan ağlama nöbetlerinin ilki o an başlıyor.
yazılarınızın devamını istirham ediyoruz efendim..
YanıtlaSilhala istirham ediyoruz
YanıtlaSil