6 Ocak 2016 Çarşamba

Yalan / Hikaye

Ne yaparsa yapsın birkaç saat boyunca asla geçmeyeceğini bildiği bir baş ağrısının başlaması gibiydi. İçine kocaman bir boşluk oturmuştu ve o çaresizce acısının dinmesini bekleyecekti. Canının sıkkın olup olmadığını soranlara “hayır” diyordu. İnsanlık tarihinde yalan söylenirken bütün dillerde en çok kullanılan kelimenin “hayır” olduğunu biliyor muydunuz? Bu istatistik gerçekten bilimsel bir araştırmanın sonucu mu peki? Hayır.

“Türk’üm, doğruyum, çalışkanım!”. Yalan söylemeye erken yaşlarda başlamıştı. Başlarken söylediklerinin yalan olduğunu bile bilmiyordu aslında ama ziyanı yok, hep böyle başlar zaten. Önce bilmeden, sonra küçük, sonra beyaz, sonra daha büyük bir amaç için yalan söylemişti. Neredeyse her sabah bağıra bağıra yalan söylemişti. Hem de arkadaşlarının yanında, onlarla bir ağızdan. Hem de öğretmenlerinin yanında, onların gözünün içine bakarak. “Türk’üm, doğruyum, çalışkanım!”. Havanın çok kötü olduğu sabahlar yalan söylemiyordu. “Güçlüyüz, cesuruz, hazırız!”. Neye hazırsın? Uyurken ölmeye hazırsın.

Yaklaşık on iki sene hapis yatmıştı, bu sürede toplam bir yıla yakın hücrede kalmıştı. Yatak, tuvalet ya da ışığın olmadığı bir metrekarelik soğuk delik. Ama hala sorduklarında, rüya olduğunu fark edemediği bir rüyada bağırdığı halde sesinin çıkmamasının daha umutsuz hissettirdiğini söylerdi. Onun için umutsuzluk ve çaresizlik maddi alemden bu kadar uzaktı işte (ya da yalan söylüyordu).

Hapisten çıktığında kendi kendine konuşmaya, hatta bunu yaparken elini kolunu kullanmaya devam etti. Çok zordu. On iki sene sadece kendi kendine konuşmuş birinin birden başkalarıyla konuşmaya başlaması çok zordu. Yolda yürürken bu hareketleri dikkat çekiyordu. Önce el ve kollarının hareketlerini kesti. Ardından kendine bir kulaklık aldı. Kulağında, ucu hiç bir yere bağlı olmayan bir kulaklık varken kendi kendine konuşması dikkat çekmiyordu. Teknoloji gelişmişti. İnsanlar onun telefonda başka biriyle konuştuklarını düşünüyorlardı. Başka biriyle konuştuğu doğruydu ama, telefonda değil.

Her yalan söylediğinde ona bunun yalan olduğunu söyleyen bir ses gelirdi içinden. İlk kendi kendine konuşmaları böyle başladı. Daha sonra tıpkı meşhur hikayedeki cüceler ya da şirinler gibi farklı farklı kişilikleri oldu. Yalancı, doğrucu, faşist, ılımlı, ahlaklı, hırsız, kibirli, zalim, mazlum… Kişi(lik)ler çoğaldıkça konuşmalar daha da sertleşmeye başladı. Bir zaman sonra artık kendisiyle kavga eder olmuştu. İçerideyken el ve kolların kullanılmaya başlaması bu döneme denk gelir.

İşlediği suçun ne kadar büyük olduğunun farkındaydı hep. Belki de bu sebeple cezasına hiç itiraz etmedi. Aslında hukuki olarak itiraz edildi. Ama o cezasına itiraz eden avukatına da itiraz etmedi. Zaten o itiraz da kabul edilmedi. Yerden göğe kadar haklılardı. Ceza süresi içinde kendini bunu düşünürken bulduğu çok olurdu. Cezasını çekilir kılan buydu aslında. Masum olduğunu düşünen birinin iki gece dahi tutuklu kalması katlanılamaz olabilirdi. Lakin o, kendisine verilen cezayı az bile buluyordu (yalan söylüyor olabilir).

İçine uzun süre gitmeyeceğini bildiği o boşluğun girdiği gün uyuyamamıştı. Üzüntüyle öfkenin karışık olduğu bu duygu yoğunluğu dişlerini sıkmasına neden oluyordu. Bedeninde hapis gibiydi. Hapiste kaldığı sürede bile bu kadar zor durumda hissetmemişti kendini (kesinlikle yalan söylüyor).

Sabaha karşı biraz uyuyabildi. Öğle ezanıyla uyandı. Hapisten çıkalı neredeyse bir ay olmuştu ve sabahları uyandığında özgür olduğunu fark etmesi için artık birkaç dakika geçmesi gerekmiyordu. İçinde dün geceki boşluğun sızısı vardı. Bacağını bir yere vurduğunda çürüyüp morarmasına benziyordu. İçini dün gece bir yere vurmuştu. Hatırladıkça birisi o morluğa bastırıyor gibi içi sızlıyordu. Hatırlamamalıydı. Hayatında ilk defa birilerini yumruklamak istiyordu (eeh, yalan!).

Böyle üzüntülü ya da öfkeli zamanlarda karar alınmaması gerektiğini bir yerlerde duymuştu aslında, ama aldı. Hem de radikal bir karar aldı. Silahı olsa eline bir silah bile alabilirdi. Onu hapse attıran ve aslında hak ettiğini düşündüğü cezayı çekmesine sebep olan adamın buralarda olduğunu duymuştu(söylemiştim, aslında o cezayı hak ettiğine o kadar da inanmıyor). Onun hakkında çok ciddi planları vardı.

İçine oturan o boşluğun ertesindeki ilk gün, hedefindeki adamı takip etti. Evini buldu. İkinci gün, işyerini buldu. Üçüncü gün, hangi saatlerde ne yaptığını not aldı. Altıncı gün, hedefinin gün içindeki hareketlerinin rutin olup olmadığını kontrol etti. Sekizinci gün, onun haftada bir gün tatil yaptığını fark etti. Yirmi ikinci gün, tek tatil günü olduğundan emin oldu. Otuz gün geçtiğinde, artık hedefinin neredeyse her hareketini ezberlemişti. 

Fakat bütün bu sürede takip ettiği kişinin takip edildiğini anladığını anlamamıştı. Yirmi dördüncü günden beri yaptığı takip fark ediliyordu. 

Ayrıca kendisi de takibinin amacını unutmuş, hedefe giden yolda bir araç olan takibi amaç haline getirmişti. Bir infaz planı yapmıyor, hatta yapmamak için bahaneler uyduruyordu. Bu konuda kendiyle kavga ediyordu. El kol hareketleri tekrar başlamıştı. En sonunda bir plan yapmaya karar verdi. Otuz yedinci gün hedefini öldürecekti (öldüremedi).

Başarısız bir denemenin ardından biraz burkulmuştu ama her gün takip işine devam etmekten asla geri kalmadı. Kırk birinci günün sonunda, ertesi günü tamamen plan yapmaya adamaya karar verdi. Kırk ikinci gün, sabah kalktıktan sonra takibe çıkmadı. Kusursuz bir plan yaptı (ilk başarısız denemenin bir planı olmamasından kaynaklandığı iddiasını kendi içinde ispatlamıştı). Günü tamamen takip verilerini değerlendirerek geçirdi. Hatta o gece aldığı notları son kez çalışırken uyuyakaldı. Artık her şey kesindi, kırk üçüncü gün bu işi bitirecekti.

Ona ne yaparsa yapsın geçmeyeceğini bildiği bir ağrının başına saplanmasına benzer duygular yaşatan boşluk hissinin içine oturmasının kırk üçüncü gününe asla uyanamadı. Takip ettiği, rutinlerini ezberlediği, başarısız bir suikast yaptığı, en sonunda kusursuz bir öldürme planı yaptığı hedef aslında kendisiydi. Kırk üçüncü günün planını başarıyla uygulamıştı. Ya da hepsi gibi bu da koca bir yalandı.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder