Birazdan okuyacaklarınız, Osmanlı devrinde ticaret sebebiyle Rusya'ya gitmiş bir tüccarın oğlunun anılarıdır. Müellif, bu anıları İstanbul'daki bir arkadaşına dönünce vermek üzere ona hitaben yazmış, günlük şeklinde tutmuştur. Anlattığı süre zarfında gizemli olaylara tanıklık eden yazılar, bir buçuk asrın ardından tevafuklar silsilesi sonucu yayınevimizin eline geçmiştir. Tanıdık bir hikayeyle karşılaşmamız sebebiyle hatıratı sizlerin de ilgisine sunuyoruz. Eser sahibinin ismini gizli tutmak bizim kararımızdır. Kendisine hitaben mektup yazılan İstanbul'daki arkadaşın ismini ise değiştirmeyi uygun bulduk. Tarihler, evrakın aslında rumi takvime göre not düşülmüş olup, tarafımızdan 13 gün 584 yıl hesabıyla miladi takvime çevrilerek yazılmıştır.
Latin harflerine aktaran: Hüseyin Şentürk
Günümüz Türkçesine uyarlayan: Ahmet Kayıklı
12 Mayıs 1866
Sevgili Kardeşim Salih
Yaklaşık bir hafta süren bir deniz yolculuğunun ardından bugün karaya ayak bastık. Babamın anlattığına göre kara yolculuğumuz bir aydan fazla sürecekmiş. Şimdilik bir derdim yok. İstanbul'dan ilk defa bu kadar uzaklaşmama rağmen hala özlemiş değilim.
7 Haziran 1866
Sanırım bir haftalık bir yolumuz kaldı. Ama ben bitmiş bir vaziyetteyim. Arabadan kafamı dahi çıkaramıyorum ki bırak dışarıyı seyredeyim. Şimdiden dönüş yolumun zorluğunu düşünmeye başladım. Geçtiğimiz yerler göz alabildiğine arazi. Çoğu zaman bu arazi buz ve kar kaplı oluyor. Ama başkente gittiğimiz için babam yerleşeceğimiz şehrin gayet kalabalık olduğunu anlattı. O da yolda sürekli fabrikanın hesaplarıyla meşgul. Seni çok özledim. İnşallah keyfin yerindedir.
25 Haziran 1866
Sevgili Kardeşim
Dün akşamüzeri Petersburg'a vardık. O kadar kuzeye gittik ki daha yukarıda ne var düşünemiyorum.
Burası Neva nehri üzerinde bulunan kırktan fazla adanın oluşturduğu bir şehir. Her sokakta olmasa da her caddede bir köprü var diyebilirim. İnanamazsın ama bu aylar bu kadar kuzeyde olmasına rağmen çok sıcak geçermiş. Bu günlerde hava bunaltıcı derece güneşli.
28 Haziran 1866
Sevgili Kardeşim
Burada gece diye bir şey yok. Nasıl yok diyeceksin, dinle. Bu mevsimin huyu böyleymiş; fazlaca kuzeyde olduğumuzdan yalnızca birkaç saatliğine karanlık oluyor. Geri kalan saatler güneş neredeyse batmıyor. Bizdeki sabah namazı vaktiyle güneşin doğduğu ilk vakitler arasına benzer beyazlıkta geceler var.
Oturduğumuz otel şehrin gayet muntazam bir yerinde. Lakin babamın fabrikasını kurmaya başladığı semt son derece pis. Her yerde sokaktan birkaç basamakla inilen meyhaneler var. Hele böylesine sıcak bir havada bu sokakların kokusu çekilmez hale geliyor. Fakat babam işi öğrenmem için beni muhakkak her gün götürüyor oralara. Fatih'teki lise günlerimizden beri hiç bu kadar ayrı kalmamıştık galiba. Gözümde tütüyorsun.
1 Temmuz 1866
Yapacak bir işim olmadığından fazlaca sıkılmaya başladım. Gündüzlerimi bu kötü semtte insanları izleyerek geçiriyorum. Çok az Rusça anlamaya başladım. Bugün bir adam dikkatimi çekti. Normalde buradaki insanların hepsinin giyimi tabi bana yabancı. En fazla Beyoğlu'ndakilere benzetebiliyorum. Fakat bu adam burada bile ilgimi çekti. Çok farklı, yüksek ve yuvarlak bir şapkası vardı. Bayram panayırlarında gayrimüslim hokkabazların giydiği şapkalara benziyordu. Tam onu ve şapkasını düşünürken birden başka bir adam ona doğru bağırdı. Anlayamadım fakat genç adam o sırada elini istemeden şapkasına götürdü.
2 Temmuz 1866
Bu garip genci bugün de gördüm. Şapkası her yerden tanınıyor. Üstü başı eski, şapkası üstüne başına garip gelecek derecede lüks. Bahsettiğim gibi bilinçsiz halde yürüyor, insanlara çarpıp duruyor. İlginç bir yakınlık hissediyorum bu adama.
3 Temmuz 1866
Kardeşim
Artık neredeyse sadece bu garip adamı görmek için bekliyorum fabrika yerimizin olduğu sokakta. Bugün akşama doğru yine gördüm onu. Kendi kendine neredeyse bağırarak konuşuyor. Yürürken insanlar dönüp ona bakıyorlar fakat o hiçbir şeyin farkında değil. Ben de yavaş yavaş Rus gazetelerini okumaya ve tek-tük konuşmaları anlamaya başladım. Fakat yine de bu garip yerde yegane ilgimi çeken husus şapkalı genç.
5 Temmuz 1866
Bugün çok ilginç şeyler oldu. Kafam allak bullak. Petersburg'da şöyle bir sistem var: insanlar ellerindeki değerli sayılabilecek eşyaları birine para karşılığı bırakıyorlar. Daha sonra bir ay içinde aldıkları paranın yaklaşık yüzde beş oranında faizli olarak fazlasını verip mallarını bu insanlardan geri alıyorlar. Bizim Galata'daki bankerlere benzetebilirsin. Anlayacağın acil paraya sıkışanların başvurduğu bir yol.
Akşam alafranga saatle yedi buçuk civarlarında bizim şapkalı adamı yine gördüm. Bu kez farklı bir sokaktan geçti lakin köşebaşından fark ettim. Nasıl etmeyeyim, sabahtan akşama kadar gözlerimle onu arıyorum neredeyse. Katerina kanalının üzerindeki köprüden geçti gitti. Her gün olduğu gibi dalgın da değildi. Tam tersi gözleri şimşek saçar gibi etrafını kontrol ederek gidiyordu.
Daha da garibi şu. Semtte bir samanpazarı, onun karşısındaki meydanın sonunda ise koca bir han var. 4 katlı bu hanın içinde kiralık odalar, terziler, mağazalar, evler var. En üst katında da az önce bizim bankerlere benzettiğim işi yapan bir rehinci varmış, bugün öğrendim. Yaşlı bir kocakarı olan bu rehinci akşam saatlerinde kızkardeşi ile birlikte ölü bulunmuş. Hem de kafalarını bir baltayla parçalamışlar. Birkaç da değerli eşya almışlar. Haberi duyar duymaz aklıma bizim garip şapkalı genç geldi.
6 Temmuz 1866
Sevgili Kardeşim Salih
Kusura bakma buradaki durumumu çok anlatamıyorum ama günlerim ilginç bir adam ve ilginç bir olayın peşinden gitmekle geçiyor. Dünkü rehinci ve kızkardeşinin ölümüyle ilgili iki kişiyi tutuklamışlar. Kapının açılmasını isteyen ve olayı kapıcıya bildiren iki kişiymiş bunlar. Saçma. Benim olağan şüphelim şapkalı genç ise görünmeyecek sandığım bir sırada yine ortaya çıktı.
Sürekli onu aramama rağmen bir tesadüf eseri denk geldim bugün ona. Nikolayev köprüsünün üzerinde gezinirken birden bağırış çağırış ve at kişnemeleri duydum. Arabacının biri yoldakilere bağırıyordu. Oraya bakınca bizim oğlanı gördüm. Genç adam efsunlanmış gibi hiç bir şey duymaz halde neredeyse atların altında kalacaktı ki arabacı kırbacını sırtına vurdu. Bizimki sinirle sırtını sıvazlarken araba geçip gitti. Arkasından yaşlı bir kadın oğlana biraz para verdi. Burada bazı dilenciler sakatlanma tazminatı alabilmek için kendilerini arabaların önüne atıyorlar, sanırım öyle bir durum sandı. Fakat genç adam bir süre anlamsız durduktan sonra parayı suya fırlattı.
Korkuyorum lakin sanırım tefeci kadını ve kardeşini bu genç adam öldürdü. Garip bir his var içimde.
10 Temmuz 1866
Tam 5 gündür şapkalı genç adamdan haber yok. Ona dair şüphelerimi kimseye söyleyemiyorum. Hem ne söyleyeceğim ki? Aslında burada bize yardımcı olan bir Selim var. 3 yıldır Petersburg'da yaşıyormuş, geçen sene de bir Rus hanımla evlenmiş. Arada akşamları onunla konuşuyorum. Bahsettiğim genci ona da anlattım, Nikolayev köprüsündeki olaya Selim de şahit olmuş iyi mi? Çocuğu sima olarak tanıdığını lakin adını bilmediğini söyledi. Rica ettim soruşturacakmış.
Bu arada cinayet olayıyla alakalı ilk gün tutukladıkları iki kişiyi serbest bırakıp başka iki kişiyi tutukladılar dün. Bunlar da cinayet işlenen odanın alt katında çalışan boyacılarmış. Galiba çalınan eşyalardan biri onların katında bulunmuş. Bence bu da asılsız çıkacak. Bizim katil zanlısı belki de çoktan Sibirya'ya kaçtı.
11 Temmuz 1866
Salih
Bugün yine acayip ucube şeyler yaşandı. Dinle. Bizim şapkalı genç meğer kaçmamış, bugün ona rast geldim. Fakat üstü başı tamamen yenilenmiş, şapkası da sıradan bir şapka olmuş. Buranın parasıyla yaklaşık 15 ruble edecek bir kıyafet değişikliği bu, bazılarının bir aylık maaşlarından dahi fazla. Şüpheden aklımı kaybedeceğim. Onu Samanpazarı'nda görür görmez başladım takip etmeye. Ama bir yandan da inanılmaz korkuyorum, katil olduğuna inandıüın bir adamı izlemek akıllıca mı?
Sakince yürümeye başladı. Fiziki olarak dalgın ya da çok dikkatli değildi. Bir sokak şarkıcısının önünde durup bir müddet onları izledi. Bu sırada yanındaki yaşlı adama neşeli bir şeyler söyledi ama ne söylediyse yaşlı adam korkup karşı kaldırıma geçti. Genç de birkaç kuruş metelik çıkardı cebinden ve şarkıcının eline tutuşturdu. Ardından arkasını dönüp gitmek üzereydi ki döner dönmez bana baktı.
Öyle bir bakıştı ki bu sanki alelade bir göz göze gelmek değil de benim orda durduğumu, günlerdir onu izlediğimi ve cinayet için uğrun uğrun ondan şüphelendiğimi biliyormuş gibiydi. Yaklaşık 10 saniye bakıştık, şaşkınlıktan gözlerimi ayıramadım ondan. Ateş saçıyordu, hastalıklı bir insanın yorgun ama öfkeli bakışlarıydı. Şu an bunları yazarken bile tüylerim ürperiyor, düşün ki o an nasıldım.
Bu kısa bakışmadan sonra yürüdü gitti genç adam, ben de anında ters istikamette bizim fabrikanın yolunu tuttum. Vallahi adamakıllı korktum. Sence bu adamı ihbar etmeli miyim?
12 Temmuz 1866
Bugün Selim geldi. Bahsettiğim çocuk hakkında baya bir şey öğrenmiş. Çocuk Selim'in hanımının eski mahallesinde bir odada kiracıymış. Hukuk tahsil ediyormuş lakin son aylarda parasızlıktan bırakmış. 23 yaşında, kaldığı odanın dahi parasını veremeyen bir delikanlıymış. Fakat son gördüğümde iyice giyinmiş, üstü başı düzelmişti; gömü mü buldu acaba?
Son olarak da adını söyledi. İnşallah doğru yazıyorumdur çünkü bizim harflerimizle Rusların harfleri çok ama çok farklı. Yaşlı kadının cinayetinden şüphelenip takip ettiğim, dün de sanki bütün bu takipten haberi varmış gibi gözlerimin tam içine bakan bu çocuğun adı: Rodion Romanoviç Raskolnikov.